özlemin ruha dokunan kısmı
özlem bir mevsim değil; bitmeye yüz tutmuş bir günde saatlerin akmak bilmemesi. geçmişin üzerine kapanan kapının aralığından sızan ışık. dokunamadığın bir yüz, sarılamadığın bir zaman.
bazı duygular vardır, tenin sınırını geçip kemiğe, oradan da zamanın en kırılgan katmanına sızar. özlem de onlardan biri. dışardan bakıldığında yalnızca mesafe gibi görünür, ama içten içe, rüzgârın boş bir odada kımıldattığı perdenin sesiyle yaşar. adı anılmaz, sesi duyulmaz — ama yokluğu, gecenin en sessiz yerinde bile kendini duyurur. bir anı değil, yankıdır; geçmemişin içinde kıvrılmış bir suskunluktur. bir sesin eksikliğiyle değil, o sesin bir daha duyulmayacak olmasıyla başlar.
bir ismin dudaklara uğramadan geçmesi, bir gülüşün hatırlanırken göğüste bıraktığı ani sıkışma… bunların hepsi, özlemin sadece hatırlamak değil, aynı zamanda yeniden kaybetmek olduğunu hatırlatır.
özlemek bir tür yarımdır. tamamlanmamış bir cümlenin yıllarca zihninde dönmesi gibi, içimizde donup kalmış bir mevsimdir. yarım kalmış bir bahar mesela. çiçeklenmeye yeltenmiş ama toprağın soğuğunda geri çekilmiş bir filiz gibi. özlediğin kişi hâlâ dünyadaysa bile, onunla artık aynı gökyüzüne bakamıyorsundur. çünkü özlem bir bedene değil yalnızca; bir zamana, bir hâle, bir göz göze gelişe duyulan hasrettir. ve zaman, geri gelmez. bazen bir otobüs camından dışarıyı seyrederken gelir aklına, bazen hiç açmadığın o fotoğraf klasörüne yanlışlıkla tıkladığında. ve bazen hiçbir şey yokken olur: bir boşluk düşer içeri, tanımsız, ama tanıdık bir boşluk. çünkü insan en çok boşlukta özler.
bazen bir pencere pervazında, sararmış bir kitap ayracında, raflarda tozlanmış bir fincanın kulpunda beliriverir. bazen bir şarkının ilk notasında. ve o anda, geçmiş yalnızca hatırlanmaz; yeniden yaşanır. ama eksik. çünkü sen artık o eski hâlinde değilsindir. özlediğin yalnızca biri değildir; onun yanındaki sen hâlindir. o kahkahanın içini boşaltışını, omzuna dokunan parmakların seni nasıl sakinleştirdiğini özlersin. kendini, onun aynasındaki hâlini.
özlemin ruha dokunan kısmı, zamanla ilgilidir. çünkü özlediğin şey artık geri gelmeyecektir. o an bitmiştir, o insan gitmiştir, o hâl solmuştur. ama sen hâlâ ordasındır, hâlâ beklersin. beklemekten çok, dönmesini değil; bir daha yaşanmasının mümkün olmadığını kabullenmeyi beklersin.
ve bazen özlemek, o kişiyi değil, o kişiyle kendini özlemektir. onun yanında olduğun hâli. o kahkahayı atarkenki özgürlüğünü. o gözlerin içine bakarkenki duruluğunu. şimdi kimsenin bakmadığı, senin bile uzaklaştığın yanını. özlemin ruha dokunan yanı, tam da budur: gidenin ardından değil, sende kalan eksik parçanın boşluğunda başlar. o boşluk konuşulmaz; çünkü konuşmak yeniden sızlatır. bazı duygular gömülmek için değil, usulca taşımak içindir. içe doğru, kırılmadan, dökülmeden. su sızdıran bir çömlek gibi sessizce.
bazı insanlar kaybolmaz, yalnızca yankı bırakır. bazı geceler geçmez, sadece sabahı eksik doğar. bazı duygular kabuk bağlamaz, yalnızca hafiflemeyi öğrenir. özlem budur: dile gelmeyen, ama içimizde adı gibi duran.
bu yüzden özlem, sadece yokluk değil; içsel bir kayıptır. çünkü geri gelmesini istediğin şeyin fiziksel varlığından çok, duygusal ağırlığıdır. onunla birlikte gelen güven, huzur, tamamlanma hissidir. ve bu hissin yerine hiçbir şey konulamaz. yalnızca taşınır. içten içe, sessizce.
bazen bir şarkı, bazen bir kokudur tetikleyen. bazen bir yabancının omuz çizgisi. ve bazen sadece gece olur. saat 02.47 mesela. birdenbire, sebepsiz. ama içten.
çünkü özlem, sessizliğin en yankılı hâlidir.
dokunmaz. ama hissedilir.
dinmez. ama alışılır.
ölmez. ama değişir.
bir bakarsın, bir sabah kahveni yudumlarken gözlerinin dolduğunu fark etmezsin bile. çünkü artık o boşluğun eşiğini geçmişsindir. ona yer açmışsındır. alışmak, unutmaktan başka bir şeydir.
ve işte o zaman, acı değil; içe gömülü bir sızıya dönüşür.
bu, özlemin ruha dokunan kısmıdır.
her cümlesi o kadar güzeldi ki keşke elimin altındaki bir kitap olsaydı da hepsinin altını çizebilseydim diye içimden geçirdim. son zamanlarda beni pek yaralayan bir konuydu bu özlem ve bu yazıyı okumak o kadar iyi ve bir şeyleri kendime anlandırmak için yeterli hissettirdi ki anlatamam, gerçekten eline emeğine sağlık. bayıldım 🤍🧚🏻♀️
Her kelimesi o kadar içime işledi ki harika